20040430

Üç Renk: Mavi


Kieslowski sinema tarihinin en etkili yönetmenlerinden biri. İyi ki inatla Polanski ve Wajda'yı da yetiştiren Lodz Film Okulu'na üç kez başvurmuş ve film çekmeye başlamış. Üç renk: Mavi'de, elindeki sihirli değnek Binoche'yi ustaca kullanarak, sıradan sayılabilecek senaryosunu bir başyapıta dönüştürüyor.
Filmin müzikleri kusursuz... Dopdolu, büyülü, ölçüsüz duygu selini acımasızca damarlarınıza zerk eden besteler, filmin gücüne güç katıyor. Yönetmen kimi sahnelerde ellipsis (üç nokta) bestelerini kullanarak filmine es veriyor... Fade out yapıyor, ana temanın en güçlü bölümündeki notaları değişik enstrümanlarla size doğru "salıyor". Görsel olarak körleştiğiniz için müziğin etkisi misliyle artıyor. O sırada dramı daha iyi kavrama şansınız oluyor. Müziği aniden kesip, senaryosuna geri dönüyor. Bu tekniği Michael Haneke'nin Der siebente Kontinent'inde görmüştüm. Ancak orada Haneke keskin cut'larla siyaha düşüyordu ve müzik kullanmıyordu. Haneke'nin filmi "Mavi"den dört yıl önce çekildiği için, krediyi ona vermek gerekiyor.
Kieslowski kimi zaman kamerayı sabit tutarak, üçlemesinin ilk filmine ismini veren "mavi"yi Juliette Binochet'nin beynini kemiren, ruhunu etkisi altına alan hareler demeti olarak kullanıyor. Mavi, Fransız devrimindeki anlamı özgürlükle uzaktan yakından ilgili olarak değil, yalnızca soğuğun, hüznün ve çaresizliğin sembolü olarak ustaca kullanılıyor. Renklerin en güzeli, üçlemenin de en sağlam halkası. Kırmızı ve Beyaz'ın da çok iyi olmalarına rağmen, seçmek benim için kolay. Seyretmeyenlerin keyfi kaçmasın diye detaylı yazmıyorum. Ters köşeye yatıran bir senaryo olduğu ve "Görmeyen göz katlanır." temasını işlediği için, filmin türü yaygın olarak anti-trajedi olarak kabul ediliyor. Bu filmi seyredenler, hızla giden ve sık sık fren yapan bir belediye otobüsünde ileri-geri giden yolculara dönüyor.
Yönetmen, sembolizm, müzik, oyuncu, yönetmen, sembolizm, müzik, oyuncu, üç, renk, mavi... Her duyguyu yoğun yaşadığından mıdır, bilinmez ama, Kieslowski'nin kalbi 13 Mart 1996'da, henüz 54 yaşındayken durdu. O güne kadar çektikleriyle yetinmek zorundayız.

by by