20100714

Acımak (2/3)


10 yılı geçti. Sabahtı. Sultanahmet'teydik. Banktaydık. Serçe, karınca yuvasının ağzındaydı. Onlarca karıncayı, kahvaltı niyetine gagalıyordu. Tık - tık, tık – tık, tık, tık — tık, tık, tık, tık, tık! Ben, önceki gün kedinin ağzında gördüğüm serçenin yasını, başka türlü tutmaya başladım. Senin söylediklerinse, serçeye güzellemeydi. Kedinin sen, serçenin ben olduğumu, o anda anladım. Karınca da sevmezdim.
Ağzında yaşamayı ben seçtim. Nefesinin sıcaklığı, dişlerini unutturdu. Dışarıdan bakanlar için, kedi bendim, serçe sen. Böyle buyurdun. Beni kedi bileceklerdi. Ağzından kurtulup uçmayı, bir an bile düşünmedim. Söyledim. İnanmadın. Dişlerini mütemâdiyen sıktın. Etimi acıttın. İçimi acıttın.
Beni gezdirdin sonra, dünyânı gösterdin. Uçarken görmediklerimi, ağzındayken gördüm. Hiçbir zaman korkmadım. Nefesin vardı. Güvende olduğum tek yer, dişlerinin arasıydı.
Ne oldu sonra?
Son dolunaydan az önceydi. Dişlerini çok sıktın. Kötü yaraladın. Tükürdün. Gittin. Taş atsalar ne olur şimdi, atmasalar ne? Dön, öldür beni.
by by