20100501

(Yazan: Adnan Algın) / Cevap: Fax, Taxi & Sex (Espassız Sayıklamalar) - Adnan Algın



Fax, Taxi & Sex (Espassız Sayıklamalar) - Adnan Algın eleştirime kitabın yazarı Adnan Algın'dan cevap geldi. Önce yorum olarak eklemeyi düşündüm, ama bu kadar uzun bir metin yorum olarak eklenirse, formatı kaybolacağından anlaşılmazdı. Üstelik sayfanın altında kalacağından saygısızlık olurdu ve görülmeyebilirdi. Konuk yazar olarak cevâbını bir makâle hâlinde paylaşıyorum.
Adnan Ağabey'e ayrıntılı cevâbı için teşekkür ederim. Şimdilik yorum yapmıyorum. Bilahare cevap vereceğim. Benim metinlerimi alıntı olarak formatlıyorum. Zâten kendisi de yazdıklarının başına AA eklemiş ve kalın harfler kullanmış. Kalemi Adnan Ağabey'e bırakıyorum.

Kitap eleştirisine, özellikle konusu "temelde" dil olan bir kitabın eleştirisine tasarımla mı başlanır? Tasarımcı yazarsa başlanır. Hem çabucak başımızdan atıp kurtulmuş oluruz.  Adnan Ağabey'i yazdıklarından tanıdığım kadarıyla, bu başlık altında yazacaklarımdan da anlayacak ve sorumlu tutulacak bir insan. Kitabı baskı öncesi görmemiş olabilir.
AA- Evvelemirde söylenmesi gerekir: Cevaplar bir “savunma” değildir. Sadece ve sadece “izah” niteliği taşır, bu samimi eleştiriye. Neredeyse saat başı kitap yayımlanan ama kitap okuma oranı yerlerde sürünen bir memlekette, hâlâ inatla kitap yayımlayanların bulunması umut vericidir. FTS’nin, sektörel yayınevi algısı güçlü bir kurumdan piyasaya sunulmasına bağlı olarak, kitabın ıskalanmasını, üzerine bir çift laf edilmemesini anlamak zorundayız. Feyza Hepçilingirler ile değerli A. Selim Tuncer’e  teşekkürlerimi arz ederim pek tabii. “İki çift laf”ın ötesine geçen sözlerini sevgiyle, saygıyla bağrıma basıyorum.
Böke Yüzgen’in kitabı didik didik edip “eleştiri” yazmayı düşünmesi ise “sessizlik uçurumu”nda müstesna bir yer edinen FTS için ödüldür bir bakıma. FTS’nin kitaplaşma süreci, serüveni kıymetli insan “reklamcı, şair, yazar, çevirmen” Gürkal Aylan’a, yazdıklarımın bir kısmını okutmamla başlayıp RYD Başkanı Bülent Fidan’ın “biz bunu basarız”ıyla devam etti. Yazılarıma hiçbir şekilde müdahale edilmedi. Özgürce sayıkladım. Reklam sektörüne heyecan ve can katmaya çalışıp mütevazı bütçelerle kitap yayımlamayı göze alan Bamm-RYD ikilisi çok hayırlı işler ortaya koymuşlardır büyük fedakârlıklarla. Güven Borça’dan Fatoş Karahasan’a, Ferruh Uztuğ’dan Onur Yanık’a… 15 kitap armağan etmişlerdir reklam sektörüne. Az şey değil bu! Okumak, kendini geliştirmek, içinde bulunduğu sektöre farklı pencerelerden bakmak isteyenlere… Ne yazık ki, reklam sektörünün pek çok çalışanı “oldum” virüsünün kurbanı olduğundan, Beslenme Saati kitapları, arzulanan satış rakamlarına ulaşamayarak, cicili bicili kitabevlerinin arka raflarında “kel alaka” kategorilerde yer almayı sürdürmektedir. Fax, Taxi & Sex’in “tarih” kitaplarının, Mutluluk Üretimi A. Ş.’nin de “kişisel gelişim” kitaplarının arasında durduğunu yazmak bilmem yeterli olur mu?
Samimiyetle yazılmış bir kitaba, aynı samimiyetle yazılan her türlü eleştiriyi selamlarım. Bir yanlışı düzelteyim: Kitabın tasarımcısı ben değilim. Kitabın tasarımı tamamen Bamm-RYD işbirliğinin eseridir. Alternatif “kitap kapağı” önerim ise “kurumsallık” engeline takılmıştı/r. Şu doğru: Baskı öncesi kitabı görmedim.
  1. Kapak çok güzel. "Fax, Taxi & Sex" isminin "x"leriyle çok güzel paslaşan bir görsel kullanılmış. Sayfayı çevirdim ve kitabın adının farklı bir yazı karakteriyle yazıldığını gördüm. Bu bir yanlış. Aynı sayfada hizalama problemi de var.
  2. Kitabın sol sayfalarının boş bırakılması yanlış. Kitabı iki kat kalın göstermek için mi? Her sol sayfaya gereksizce, görmemişin logosu mantığıyla basılmış logoyu yalnız bırakmak için mi? Kâğıt isrâfı.
AA- Font, punto gibi görsel ayrıntılarda da herhangi bir tasarrufum ol(a)madı. Bamm-RYD işbirliği bir nevi “amme hizmeti” mantığıyla sektöre can suyu vermeye çalışmıştır Beslenme Saati kitaplarıyla. RYD üyesi “reklamcılar”ın aidatlarıyla ve büyük fedakârlıklarla satışa sunulması bir şövalyeliktir.
Malî desteğin önemi ortada. Bülent Fidan’ın onca iş güç arasında, bu işe zaman ayırması bile mucizedir. Âmiyâne tâbirle: Ne kaa ekmek, o kaa köfte!
Kitabın sol sayfalarındaki boşluk, tamamen “görsel düzenleme” amaçlı. Beslenme Saati kitaplarında sol sayfa boştur. Bir de, not alma gayesi güdülmüş. Bu husus, tamamen “art”istik bir tercihti/r.
  1. Mizanpaj hatâlarına devam... Sağ sayfalarda aşırı lüks beyaz boşluk bırakılmış. Aynı miktarda metni aynı puntoda kullanarak, daha küçük boyutlu, cebe sığabilecek bir ölçü bile tercih edilebilirmiş. Böyle önemli bir kitap için çok da iyi olurmuş.
  2. Paragraflara içten başlanmış, bu olabilir. Paragraflar arasında boşluk bırakılmış, bu da olabilir. Yalnız birinin olduğu yerde diğeri olmaz.
  3. Paragrafa içten başlanıyorsa, bu ilk paragrafa uygulanmaz. Zâten ilk paragraftır ve öncekinden ayırmaya ihtiyaç yoktur.
  4. Blok paragraflar kullanılmış, bu olabilir, ancak o zaman tireleme şarttır. Bu şarta uyulmazsa, kitaptaki gibi metnin arasından akan nehirler oluşur. Harfler ve kelimeler arasındaki espaslar tutarsızlaşır. Metin çirkinleşir.
  5. Boşlukla ilgili yukarıdaki kurallara uyulsa, kitap çok daha şirin bir boyutta basılabilirmiş ve çok daha az sayfası olurmuş.
  6. Tipograf tırnakları kullanılmalı, programcı tırnağı değil.
  7. Metnin içinde rakam kullanırken puntosu elle küçültülmeli veyâ bu özelliği barındıran yazı karakteri kullanılmalı.
  8. Kitaplarda kelimelerin altı çizilmez. Hele hele italik metnin altı aslâ çizilmez.
AA- “Cep kitabı” fikri fena değil. Şu sıralarda da, kitapçılarda pek çok “cep kitabı” sunuluyor zaten satışa. “Mizanpaj hatâları” ve diğer görsel düzenlemelere işin “teknik” kısmı dersek, bu hususlardaki görsel pürüzler, gözü yoran çapaklara yönelik eleştirilerde haklılık payı var, var olmasına da… Bamm-RYD işbirliğinde yayımlanan Beslenme Saati kitaplarının bu haliyle yayımlanması küçümsenmeyecek bir çabadır. Arkasında “holding” desteği olan bir yayınevi “sıfır hata”lı veya “sıfır hata”ya yakın bir kitap sunabilir okurlara.
Bamm-RYD işbirliği tamamen gönüllülük üzerine inşa edilmiş bir projedir. Takdire değer işler kotarmışlardır, sınırlı “maddî ve manevî” imkânlar nispetinde. Haklarını teslim etmek gerekir.
“İtalik metnin altı asla çizilmez” mi? Niçin? İşaret edilmek istenen dev gibi bir hatanın iyice göze sokulması gayesi egemendir bu kuralın (?) ihlaline sebep. O kadar fahiş bir hatadır ki gösterilmek istenen, sadece italik yazmanın yetmeyeceği bir sallapatiliği afişe etme çabası olarak görülmelidir bu ve buna benzer “tasarruf”lar.
Sevgili Böke Yüzgen’in “sekter” ve “ortodoks” sözcükleriyle tanımlayabileceğim “dilsel” eleştirileri ise tamamen “tercih” meselesidir. Bâzı konularda bir parça esnek olabilirdi. Despotik hali de sempatik.
Lîsan
Ağdalı ve uzatarak yazılmış. Kitabın içindeki metinlerde çok fazla tekrar var. Farklı makâlelerde (bu terimi özellikle kullandım, bölümlerin her biri kendi içinde bir bütün) aynı görüşleri birbirine çok yakın ifâdelerle ve uzatarak yazmış. Bâzı cümleleri çok uzun. 39'uncu sayfada başlayıp 40'ıncı sayfaya taşan, bir sayfaya yakın tek bir cümlesi var ve bu bir tanım… Cümlede "düzeltmen"i tanımlıyor. 237’inci sayfanın son iki cümlesinde bununla çelişiyor. "Tasarım" başlığında saydıklarımın yanında, kullanılan lîsan da ekonomik olsaymış, çok iyi bir cep kitabı olabilirmiş. Herkes cebinde taşıyıp bir başvuru kaynağı olarak kullanabilirmiş… Kitabın anlattıkları o kadar önemli.
AA- “Kime ve neye göre” sorusu sorulabilir. Okumaya soğuk bir milletiz. “Ağdalı” bir kitabı değil okumak, kimse eline bile almaz! Kurtlar Vadisi’nin senaryo grubunda da değiliz ki, dizi içinde Polat Alemdar’dan “satış” yardımı alabilelim!
Sözünü ettiğim “ortodoks” bakış açısı burada “peak” yapmış. Üslubu beyan, ayniyle insandır, derler. Kitapta ele alınan konular, hiçbir surette “uzatılmamıştır”. “Ağdalı” yazma kaygısı ise söz konu bile değildir. Bir yazara (“yazar” olan ben değilim), niçin böyle yazdın diyerek, onun üslubunu hizaya çekmek doğru olmaz. Burada mihenk taşı “üslup tercihi”dir. Sadece ama sadece “yazan ne ise o yazıya geçirilmiştir”. Rahmetli Ünsal Oskay’ın denemelerini okuyan birisi için benim yazdıklarım çerezdir!
O anda, ele alına konuyu bihakkın ifade edecek hangi kelime ve/veya kelime grubu, “yazan”ın dilinden döküldüyse… “Ortalama okur” diye bir şey varsa, buna münasip bir yazı/ifade mertebesi düşünülmemiştir. Şu doğru ki, “tekrar” olarak addedilebilecek bölümler mevcuttur. Bu da, işlenen konunun iç içe oluşunun bir uzantısıdır. Törpülenmesi gerekir, “genişletilmiş ve gözden geçirilmiş baskı”da. Kitapta da yazıldığı gibi: Bu kitabın bir iddiası varsa, o da samimiyetidir. En önemlisi de şudur: Üslup/biçem diye bir kavramın varlığı gözden uzak tutulamaz. Esasen, üsluptan ziyâde, işi musahhih olan sıradan bir âdemin iç dünyasının kâğıda naklidir olup biten. Samimi, hesapsız kitapsız… Tıpkı kusurlu her insan gibi… Kusuru “bilinç akışı”na mâruz kalınmasıdır olsa olsa. Ancak, bazı yazılarda tekrar duygusunu açığa çıkaran kısımlar mevcuttur.  
“Düzeltmen” tanımının “çok şahsî” olduğu özellikle belirtilmiştir kitapta. Niçin kısa bir tanımlama yapmadın, denemez buna. “Yazan”ın tasarrufudur söz konusu olan. Kilit kelime şudur: Tercih. Üstelik ben “reklamcı” değilim! O yüzden “uzun” yazdım!
İmlâ hatâları
İnsan kendi hatâlarını göremez, çünkü istemeden de olsa, “Ben yazdıysam doğrudur.” gibi bir ön yargı oluşur. Mutlakâ başkalarının kontrol etmesi gerekir. Adnan Ağabey kitabın editörünün olmadığını yazmıştı. Ben yine de Türkçe’yi işlerken Türkçe hatâsı yapılmasını kabûllenemiyorum. Belli bir sayfaya geldikten sonra tashih yapmayı bıraktım. Yine de tekrarlanan veyâ dizgi hatâsı olmadığına inandıklarımı yazacağım. Örn. “ihitiyacı” yazılmış. Bunun dizgi hatası olduğu ortadadır.
  1. Lîsanlar özel isim değil midir? Değilse neden büyük harfle başlanmış? Kitapta defâlarca, örn. “Türkçeyi” şeklinde kullanılmış. Bu başka lîsanlar için de geçerli. Hani apostrof?
  2. “Anadil” değil, “Ana dil”
  3. “Sütdişi” değil, “Süt dişi”
  4. “Iztırap” değil, “Izdırap”
  5. “Simiti” değil, “Simidi”
  6. “Üstgeçit” değil, “Üst geçit”
  7. “Şehirhatları” değil, “Şehir Hatları”
  8. “Anmamazlık değil, “Anmazlık”
  9. “Traş” değil, “Tıraş”
  10. “Ekonomik gücüyle kültürünü ithal eden ülkelerin…” ifâdesindeki ithâl, ihraç olmalı.
  11. Şapkayı savunuyor. Bâzı şapkaları kullanırken, bâzılarını kullanmamış. Aynı kelime içinde bir örnek; “îmâ” yazmamış, “imâ” yazmış. Farklı kelimeler; “Nâzım” yazmış, ama “mûtad” değil de, “mutad” yazmış.
  12. Eksik virgül kullanımı çok. Örn. “Kurumsal kimliği oluştururken ve bu temel çerçeveyi zihinlerde somut bir olguya dönüştürüp kanlı canlı hale getirirken kuşatıcı bir metnin gücünü yadsıyabilir miyiz?” cümlesinde “getirirken”den sonra virgül gerekli.
  13. “:” karakterinden sonra büyük harfle yazılır. Örn. ”…şu kadarını yazmak yeter: savaş aleti” yazarken “savaş”ın “S”si büyük olmalıdır.
  14. “?” kullanımında çok eksiklik var. Örn. “mutlu musunuz” yazılmış. Sonuna soru işareti gerekli.
  15. “Ve” ile cümleye başlanmaz. Söz konusu İncil’se işler değişir.
  16. Metin içinde kullanılıyorsa tırnak içine alınması gereken alıntılar alınmamış. Örn. “İyi para kötü parayı kovar, teorisine göre” yazarken tırnak gerekiyor.
AA- Şu söz doğru: “İnsan kendi hatalarını göremez.” “Terzi kendi söküğünü dikemez” de, bu duruma “cuk” oturmakta. Her ne kadar “musahhih” de olsanız, başka bir “göz”ün metne nüfuz etmesi hayatî önem taşır. Bu “göz” olmadığı için, dizgi hatalarının yanı sıra, “yazan”dan kaynaklanan eksiklikler de mevcuttur. “Ben yazdıysam doğrudur” gibi “megalomani” kokusunun burnumuzun direğini kırdığı bir cümleyle işim olamaz! Oysa kitabın girişinde, kullandığım “kaynaklar”ı belirtmiştim.
Necmiye Alpay ile Feyza Hepçilingirler’in kitaplarına ek olarak, Ana Yazım Kılavuzu da kılavuz olarak benimsenmiştir. “Türkçe’nin” yerine “Türkçenin” bilinçli olarak tercih edilmiştir. “Dil adlarını küçük harfle başlatarak yazanlar var; ama genel kabul görmüş olan kural, dil adının büyük harfle başlaması ve aldığı çekim eklerinin kesme ile ayrılmaması biçimindedir. Doğru yazım, ‘Türkçe’nin’ değil, ‘Türkçenin’ biçiminde olan.”yazan Feyza Hepçilingirler’le aynı fikirdeyim. Ne var ki, “özel isim” mantığına göre “İngilizce’nin” yazımı da “doğru” sanki. “Genel kabul görme etkisi”ne bağlamak gerekiyor buna benzer ihtilafların nasıl neticeleneceğini.
TDK’nin “birleşik kelime” ilkesine yakın değilim. Bence, iki sözcük bir araya (biraraya?) geldiğinde, başka bir “concept”i karşılıyorsa, o iki sözcük “birleşik” yazılmalıdır. Benim “tercihim” bu istikamette. Kısacası; “’Sütdişi’ değil, ‘süt dişi’, ‘anadil’ değil, ‘ana dil’” demek ferdî bir tercihten öte anlam taşımaz. Türkçe üzerine kafa yoran akademisyenler arasında bile “tek doğru”ya indirgenmiş bir yazım biçimine ulaşılamamıştır.
Şimdi… “IZTIRAP” yazımı için yanlış demiş Böke Yüzgen. Doğrusu “IZDIRAP” demiş. Yanlış sevgili Böke. Dahası kitabın başında verdiğim kaynaklar ıskalanmış. Bakalım. Vural Sözer’de “ISTIRAP (Ar. Iztırab) kö. darp (darb)”.
Ana Yazım Kılavuzu’nda “ISTIRAP”. Ve de İlhan Ayverdi Sözlüğü’nde “IZTIRAP-ISTIRAP-IZTIRAB” Yahya Kemal’den: “Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor / Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor” Daha fazla uzatmak istemiyorum. Ancak, durum girift. Bu kabil dil tartışmalarına “entelektüel tatmin” diyenler çoğunluktadır. Türkçede yaşanan erozyon, fakirleşme o kadar had safhada, o kadar derin ki, bu kelimeye gelene kadar neler var neler, dert edip ya sabır çekeceğimiz… Tek derdimiz bu olsun!
Tek tek ele almak gerekirse: “Simidi”, “anmazlık” ve “ihraç” doğru elbette. Terziyiz ya! İDO’nun web sitesinde “Şehirhatları” yazması enteresan. Buna mukabil, “traş” kelimesi için “mal bulmuş Mağribi gibi” demek zorundayım. Sevgili Böke Yüzgen, “Şiir ve Reklam Yazarı Sayıklaması”nda geçen 3 ADET “traş” kelimesinin BİLİNÇLİ OLARAK, ÖZELLİKLE “TRAŞ” yazıldığı gerçeğini atlarken, Türkçe üzerine yazan birisinin kitabını okurken, “nasıl da yakaladım ama” cümlesinde vücut bulan sarhoşluğa teslim olmuş maalesef. Oysa o yazıda, “palindrom”lardan bahis açılmıştı: ’Kreatif ekip’ mensubu bir kişi, ki bu ‘yazar’ olsun, iyi bir ‘reklamcı’ olmak istiyorsa mutlaka şiir okumalıdır. Bu şarttır. Nasıl ki, güne zinde (‘Fitnes’” aşağı, ‘fitness’ yukarı; güzelim ‘zinde’ burada!) başlamak için ‘traş şart’ ise şiir okumak da şarttır. ‘Paliu dromos’ fark edildi mi? Tersinden okunuşu da aynı okunan kelime ve/veya cümlelere ‘palindrom’ denir. Şiir okuyanların, şiirle sıkı bir ilişki kuranların bu sözcük oyunlarına girişi de çok kolay olacaktır haliyle. ‘I’sız ‘traş’ yazımı için ‘tıraş’ yapmazsınız umarım.”
Şu sevimli “şapka”mız… Böke Yüzgen haklı. Birinde “şapka” var, ötekinde yok… Bu nasıl iş? Bunun izahını kendime de yaptım. Kitapta da belirttiğim gibi, bazen (bâzen?) kendimi Yağmur Atsız gibi, tüm sirkonfleksleri atlamadan kuralına, telaffuzuna uygun olarak kullanmak isterken, bir yandan da, daha esnek bir “şapka” kullanımının okumayı kolaylaştıran, okuyanın gözünü tırmıklamayan yanına sığınıyorum. Aslına bakılırsa, “dünya” değil; “dünyâ”! “Mavi mavi masmavi, gözleri boncuk mavi” türküsünün öznesi bizi ilgilendirmiyor. Nasıl telaffuz edilirdi bu sözler? “Mâvi mâvi” diye uzatılarak söylenmez, kısa kısa “mavi mavi” diye işkence edilirdi hassas kulaklara!
“Şapka” (^) olarak andığımız “inceltme-uzatma” işaretinin yetersiz olduğunu düşünüyorum. İnceltmek için “^”, uzatmak için ise harfin üzerine uzun çizgi konulmasından yanayım. Mesela: “ō”. Bu düşüncemin kabul görmesini beklemiyorum. Yerli yerinde bir “^” işareti kullanımına da razıyım. Kimi zaman Misalli Büyük Türkçe Sözlük’e kaydı kalbim, kimi zaman da Ana Yazım Kılavuzu’na…
Kitaba yönelik eleştirileri okurken, kendimi “Yemekteyiz” adlı programa katılmış birisi gibi hissettim! Amacın üzüm yemek olmadığı, bağcıyı dövme noktasına odaklanılmış haliyle seyredeni hafakanlar içinde bırakan o programın, “Türkçedeyiz” versiyonunda… “Yazan”ın üslup tercihi, asık suratlı bir mürebbiyenin elindeki kızılcık sopasıyla hizaya çekilmeye çalışılmış izlenimi edindim ister istemez. Su bardağında parmak izi var, kompostoyu koyduğunuz kâsenin gül deseni ile kaşık simetrik değil vs.
“’:’ karakterinden sonra büyük harfle yazılır.”demiş Böke Yüzgen. Yanlış biliyor. Kural şudur: “İki nokta konduktan sonragelen bölüm, bir tümce oluşturuyorsa, ya da tümce değerinde ise büyük harfle başlatılır; tek ya da öbek olarak sıralanan sözcüklerde büyük harf kullanılmasına gerek yoktur.” Kelimenin anlamını merak edenler olabilir düşüncesiyle şu kadarını yazmak yeter: savaş aleti, silah, malzeme, teçhizat.”tümcesinde “:” kullanımına ilişkin hatalı bir kullanım yoktur! Diktatör tavrın hükümranlığından bahsetmiştim. “Ve” kullanımım da bundan nasibi almış. Tekrar: “Yazan”ın üslup tercihi diye bir şey vardır ve var olmalıdır.
İçerik
  1. Ele aldığı temel konular çok önemli. "Türkçe üstüne mi, reklamcılık üstüne mi?" diye sorarsan, cevap veremem. Beklentim Türkçe üstüne olmasıydı. Reklamcılık tarafı da bir hayli ağır.  Yanında, yazarın entelektüel birikimini cömertçe paylaştığı bir o kadar ağır karma içerik var. Kitabın konusu için “Türkçe ve reklamcılık+” diyebilirim.
  2. Kitabın rahatsız edici yanlarından biri, çok yoğun kişisel bilgi ve şikâyet barındırması… Örn. yazarın işyerinde yaşadığı problemlerden, her meslek grubu için ayrı ayrı, uzun uzadıya bahsetmiş olması. Örn. 39 ve 40’ıncı sayfalardaki uzun paragraf... 155’inci sayfadan başlayan makâle… Herkes, özellikle reklamcılık sektöründe, son yaptığı iş kadar iyidir.
  3. Adnan Ağabey reklamcılara, özellikle metin yazarlarına çok giydirmiş. Yaratıcı olmasının yanı sıra, Türkçe’ye hâkim olan metin yazarları da var. Hepsine aynı elbiseyi giydirmeye çalışmak yanlıştır. Her sataşmasında genelleme yapmış. Burada doğru olan; Türkçe’yi yanlış kullananlara parmakla göstererek laf atmak yerine, yanlış kullanımları verip geçmektir. Aklı olan anlar.
  4. Çok yabancı kelime kullanılmış. Örn. tırnak içine alarak da olsa, sürekli “text”, “title”, “motto”, “copy writer” vs. yazmış. Türkçe karşılıklarını bir kez bile yazmamış. Mutlakâ yabancı kelime kullanılacaksa, bilmeyen için karşılığını en az bir kere yazmak gerekir.
  5. Düzeltmenler için çoğu yerde “Düzeltmenler sâdece reklamcılık sektöründe çalışırlar.” gibi bir yargı çıkarılabilir. Bu bilmeyenler için yanıltıcı bilgidir.
AA- “Giydirmiş”, “sataşmasında” “laf atmak” gibi ifadeler maksadını aşmış. En azından “şık değil”. Niyetim, kimseye “giydirmek”, “sataşmak” ve “laf atmak” değildi. Böyle görüldüyse, algılandıysa bu benim kusurum olsun. Reklamcılık görselliğe ve sözcüklere yaslanır. Türkçenin bu bağlamda tertemiz, adam gibi, şık mı şık kullanımı GEREKLİDİR. Züppeliğe yer yoktur Türkçe iletişimde. Ben Ege Ernart’ı, Eli Acıman’ı, Hulki Aktunç’u, Vural Sözer’i, Egemen Berköz’ü, Erol Çankaya’yı ve onların kuşağının Türkçe kullanımını özleyen birisiyim. “Kârı” yazınca, karşıma geçip de; “şapka kalkmamış mıydı aabi” diyen nesle âşina olamıyorum, kimse kusuruma bakmasın! İyelik ekini “delete” eden bir nesle ise hiç!
“Reklamcılık, Türkçe +” tanımı iyi sayılabilir. Kitabı okumayanları, kitaptan iyice soğutabilecek, recme kadar vardırabilecek satırlar burada olanca haşmetiyle boy gösteriyor. Yaptığım işi seviyorum. Herkesin işine saygı gösterirken, ifa ettiğim işe saygı gösterilmemesine sessiz kalmam düşünülemez(di). Bunun adı ise “şikâyet” değildir.”Türkçe ve etki alanına girdiği diller üzerine tespitler olduğu kadar, bir redaktörün kişisel dünyasında biçimlenen sosyolojik, psikolojik ve edebiyata ilişkin açılımlar da görebilirsiniz. Dahası, görülebilirse ne mutlu bana!” yazılmışsa…
  1. “Şair olmadan şiir, yazar olmadan kitap yazılabileceğine inanıyor.” yazmış kendisi için. Yazılabilir tabii, ama başkaları görmeden… Bir kitap yazılıp basıldıysa, ortada yazar olma iddiası vardır, yoksa da olmalıdır.
  2. Reklamcılıkla ilgili bâzı yargıları tartışılacak cinsten. Örn. 37’inci sayfada yoğun görsel kullanımına karşı durmuş. Ayrı tartışma konusudur.
  3. 71’inci sayfada “Sâyende işten kovuldum.” ifâdesine kızıyor. Kullanan herkesin anlamını bilerek kullandığını sanıyorum. “Başardın işte, amacına erdin ve ben buna senin sebep olduğunu biliyorum.” anlamındadır.
  4. 119’uncu sayfada reklamlarda kullanılan dile kızmış. Reklamcılık pazarlamanın bir koludur. Para için yapılır. Hedef kitlenin anladığı dili konuşmak doğrudur. 237’nci sayfada “Sözü, hitap edilen kişinin algılamasına” ile başlayan paragrafta kendi görüşüyle çelişiyor.
  5. 181’inci sayfadaki “kullanıcı dostu” çevirisi bence mantıklıdır. “Kullanışlı” kelimesi aynı anlama gelmez.
  6. 219’uncu sayfada yaratıcılığın tamamen sonradan kazanılan bir özellik olduğunu yazıyor. Genler de önemlidir.
  7. 323’üncü sayfadan başlayan makâlede doğru ve yanlış yazımlar yer değiştiriyor. Kalın yazılanların hepsi doğru veya yanlış kullanım olsaymış, daha anlaşılabilir olurmuş. İnsanların doğrusunu öğrenmeleri için, doğru olanları kalın yazmak en iyisi olurmuş.
  8. 359’uncu sayfadan başlayan makâlede bahsettiği ödül amaçlı ilanları genelde ajanslar, hattâ yaratıcı ekipler kendi ceplerinden ödeyerek bir kere ucuz bir yerde yayınlatırlar. Geri kalan işlerde yazdığı gibi ödül hedefleyenler elbette yerilmelidir.
  9. 385’inci sayfada doğru Türkçe’yi kullanmak için reklamcıların herkesten fazla sorumlu olduğundan bahsediyor. Bence yazarak para kazananların, yâni profesyonel yazarların hepsi aynı derecede sorumludur, tıpkı konuşarak para kazanan spikerlerin, dublaj sanatçılarının vs. olduğu gibi…
AA- Şairliğe ve yazarlığa dair görüşlerimi MediaCat’den bir ay içinde çıkacak (inşallah) “Sözcüklerle Dansedenler”de uzun uzun yazdım. “Şiir” ve “şair” benim için mukaddes kelimelerdir. Şair olarak bilinen adlar, yazdıklarıma “şiir” diyorsa bundan kıvanç duyarım, mahcup olurum. Her şiir yazanın “şair” olarak adlandırılmasına verilmiş bir cevaptır“Şair olmadan şiir, yazar olmadan kitap yazılabileceğine inanıyor.” cümlem. Roland Barthes’ın “yazar - yazan” ayrımına vurgu yapmak istedim. Tekrar olacak: Kitabın ve “yazan”ın bir iddiası yoktu bu kitabı oluştururken. Sadece, mutluluk, onur veren tesadüflerin neticesinde “sayıklamalar”ımın kitaplaşabileceği ifade edildi. Ve yazdım “hab’re”! Ruhunuz şâd olsun kıymetli Gürkal Aylan, çok teşekkür ederim Sayın Bülent Fidan. Hadise bundan ibarettir.
37. sayfada görselliğe karşı durulmadı. Görselliğe verilen öneme eşdeğer bir önemin yazıya/söze-telaffuza- de yer verilmesinin altı çizilmeye çalışıldı.
71. sayfada ise “sayesinde” kelimesinin sadece olumlu bağlamda kullanılması gerektiğine vurgu yapıldı. İroni amaçlı kullanımlara söz etmeyecek kadar aklım başımda çok şükür!
119. sayfada “reklamlarda kullanılan dile” kızmadım. Türkçe kullanımındaki hayatî sorumluluğunu hatırlattım tüm reklamcılara… Geçmişin büyük ustalarını yâd ede ede…
237. sayfadaki “çelişki” (?) ise “Senior ‘Yazar’ Mevlânâ Sayıklaması”ndan… Bence çelişmiyor. Söz, muhatabın algı kapasitesine göre söylenebilir ama bunda da cıvıklığa, müptezelliğe düşmek gerekmez. Meramım budur.
219. sayfadaki “yaratıcılık” mevzuu… “B/içimdeki Yara Sayıklaması”nda “yaratıcılık” kavramı sorgulanmaya çalışıldı. Kalıtımın payı da inkâr edilemez elbette. Okumaya aç, meraklı bir bilincin “yaratıcılık”ta sınır tanımayacağını söyleyebilirim. Elbette “gen” faktörü de göz ardı edilemez. Burada “%” hususuna bakılır. Ağırlığı nedir genlerin?
323. sayfadan başlayan yazı için “standart” tutturulmalıymış, evet, umarım ki, “genişletilmiş” halinde buna benzer nüansları düzeltme imkânı elde edilebilir.
359. sayfa ve sonrasında mesele yok.
385’e gelelim. Hayatını “yazı”yla kazananların mesuliyet duygusu en üst seviyede olmalıdır. Bir cerrahın işini savsaklamasını düşünebilir miyiz? Reklamcılar ve işi yazı olan herkes bu derin mi derin mesuliyet duygusuyla yanmalıyız. Kelimeler savunmasızdır. Bir kelime yanlış yazılırsa, ağlar, üzülür. Onların hâmisi “yazar”lar ve “yazan”lardır.
“Bu nasıl eleştiri? Yazara vermiş veriştirmiş. Olumlu hiçbir şey yok.” diye düşünüyorsan, renkli yazdığım diğer (üçüncü) paragrafı hatırlatırım. Savunduğum ve doğru olan o kadar çok düşünce barındırıyor ki, eleştiri sınırları içinde kalacak uzunlukta yazamazdım. Bu eleştiriyi kitabı tanıtmak için yazdım. Doğru bilgi içeriyorsa, kitabın muhtemel revizyonunda da kullanılabileceğini düşünüyorum.
Adnan Ağabey’in elleri kolları dert görmesin. O muhteşem ve dopdolu beyni gün geçtikçe daha çok yeşersin, daha çok meyve versin. Daha çok, daha çok yazsın. Biz de okuyup öğrenelim.
Sevgili Böke Yüzgen’in FTS’yi didik didik edip otopsi masasına yatırması ve elde ettiği sonuçları yazmasından ötürü memnunum. Nâmık Kemal ne demiş: Bârika-i hakîkat, müsademe-i efkârdan doğar.” Bu açıdan, yazılan her cümlenin kıymeti vardır. Bu vesileyle, söyleyecek ne kadar çok sözümün olduğu da ortaya çıktı. Bu sayede (“bu yüzden” değil!) birkaç eksik gediği yazabilme şansı buldum. Kapalıçarşı’nın hikâyesini kaleme alan Mustafa Ordaş’ın ve birkaç okurun e-postalarında öne çıkarıp özel bir önem atfettiği “Mrk”yi gözden kaçırmamasını dilerdim, Böke Yüzgen’den. Sıkı bir “okuma-dinleme-seyretme” listesi vaat ediyor(du), haylaz “Mrk”ler.
Kitabımın son cümlesiyle: “Sürç-i kalem ettiysek affola! Ne de olsa sürç-i insanız.”
Adnan Algın

20100327

Yeni site yayında


WordPress'ten kurtuluşumun îlânıdır. Performanını iyileştirmek için uğraşmaktansa, kökten çözmeyi seçtim ve platformu değiştirdim. Eski makâleler duruyor, ancak maalesef linkler değişti. Eski İngilizce metinleri arayanlar için hepsini bir sayfada topladım. Platformla birlikte sitenin içeriği de köklü değişikliğe uğradı. Artık yalnızca Türkçe yazacağım.
Neden Türkçe?
  1. Metinleri önce İngilizce yazıp, sonra İngilizce'ye çeviriyordum. Çünkü tersi daha zordu. Kendimi Elif Şafak gibi hissetmeye başladım.
  2. Ana dilimde daha yetkin ve hızlı yazabiliyorum.
  3. İnternetin ana dili İngilizce. Türkçe içerik daha değerli ve gerekli.
Senli-benli olalım
Sitede kullandığım dili senli-benli yapmaya karar verdim. Rahatsız olanlar varsa okuyacakları metinleri kopyalayıp bir metin editörüne yapıştırsınlar. "Bul-değiştir" fonksiyonunu kullanarak aşağıdakileri bir zahmet değiştirsinler.
  • "sen" - "siz"
  • *sun - *sunuz
  • *din - *diniz
  • vs.
Dilimizdeki bu probleme de bu vesîleyle dikkatini çekerim. Sen-siz ayrımı, sayısız sakıncasının yanı sıra, sosyal statüyü sürekli göz önünde bulundurma külfeti getirmektedir. Zâten fakir bir dil olan Türkçe için gereksiz bariyerlerdendir.
Yeri gelmişken, harflerdeki şapkaları neden ısrarla kullandığımı belirteyim. Türkçe'nin katledilmesi beni çok rahatsız ediyor. Türkçe okulda öğretilenin aksine, yazıldığı gibi okunan ya da okunduğu gibi yazılan bir dil değildir. Israrla böyle düşünenlere veyâ Türkçe'yi yeni öğrenenlere rehber olması için şapka kullanıyorum. Okurken büyük kolaylık da sağlar... "Karlı gün" ya da "Kârlı gün" örneklerinde olduğu gibi... Öte yandan "değil"leri "diğil", "ağabey"leri "âbi" yazmak da olmaz. Bunu da bekleme. Gençlerin MSN/SMS dilleri de evlere şenlik...
Gözlemlediğim bir örnekle olayın vahâmetini daha iyi resmetmek istiyorum. Televizyonlarda konuşarak hayatlarını kazanan spikerlerin Türkçe'yi yanlış telaffuz etmeleri büyük bir tezattır. "Râkım" kelimesini "rakım" şeklinde yanlış telaffuz eden spikerlerin sayısı, doğru telaffuz edenlerden yüksektir.
Yeni site üzerinde bayağı uğraştım. Ben sonucu beğendim... Umarım sen de beğenirsin.
by ¨¨˜”°º•by•º°”˜¨¨

20100325

Old posts in English (All in one)


This site's platform is changing. Leaving WordPress. It's a good time to group all of the old English material, because I won't post in English anymore. The reason I am quitting writing in English... It is a very boring and time consuming task to translate the content I wrote myself. I can write better and faster in my mother tongue. Beside, there are much more better content in English on the web.
Since the majority of the old site's visitors were English speaking people, old URL will redirect to this page for a while. What redirect? I was using yuzgen.com main domain for my blog in the past. It's my surname and I thought it was selfish. There are many people with this surname. Some of them are my relatives. I'll be using boke.yuzgen.com subdomain from now on. This way, other people with Yüzgen surname can also use this domain.
Below is all I posted in English in the past.

Three Colors: Blue

Kieslowski was the most influential figures of cinema. He uses hismagic wand called Binoche to craft a masterpiece from an almost ordinary script. The soundtrack is flawless. The tunes injects intensive feelings in your veins. The director uses ellipsis as a master. The picture fades out completely and the best part of the main theme starts. Becoming visually blind, the affect of the music doubles. This technique had been used by Michael Haneke in Der siebente Kontinent. There, Haneke used hard cuts and no music. Since Haneke shot his film four years before Blue, the credit goes to him.
Kieslowski uses still camera while shooting Binoche closeups. Beams of light appear on her face, moving gently as a symbolic link to deep sorrow. Blue is not used in its freedom meaning. It represents sorrow, cold and desperateness. The most beautiful colour is the name of the most beautiful movie of the trilogy. Even though Red and White are very good, it's easy to pick up the best.
I don't wanna spoil the movie. The audience becomes like people who are traveling in a fast bus, where the driver is using brakes often. Forwards-backwards forwards-backwards... That's why this movie's genre is often called anti-tragedy.
Director, symbolism, music, protagonist, director, symbolism, music, protagonist, three, colours, blue... Maybe because of he lived his feelings deeply all his life. His heart could not go on and stopped on March 13, 1996, while he was only 54 years old. Here is his craftsmanship until that day.
Comments:
Zoltan – Self-esteem dude
Submitted on 2010/02/22 at 8:58
Kieslowski’s 3 color trilogy is one amazing masterpiece. If you are in the mood for a deeper emotional and mental experience it’s highly recommended.

Coupling, Avrupa Yakası and thievery culture

A scene from Coupling on BBC:
"A man is in love with his colleague. In a head-to-head conversation on the man's birthday, she tells him to blindfold himself and wait a while for a surprise. Being addicted to the woman, the man automatically thinks she's getting undressed and the surprise is sex. He decides to get naked. While he's getting naked, the woman takes all of the colleagues to the room our poor man is waiting. He takes off his underwear and throws it off. That last part flies over the supervisor's head. Upon hearing the crowd's voices, he opens his eyes and notices the innocent surprise."
I saw this joke played by amateurs on a cheap production on TV once. It was carbon copy. I grinned. When I saw the same joke on one of the most watched TV series of Turkey called Avrupa Yakası, I thought it was too much. I only watch that show if I have to. I suppose its script is fulfilled with ripoffs. Shameful.
Update - February 2, 2010: I wanna cry. Some people found themselves so competent and prepared a list of "The Most Creative 50 Turkish People". The writer of this show appears at number 21.

Sterilization

According to ABC, from the early 1900's to the 1970's, some 65,000 men and women were sterilized in USA, many without their knowledge, as part of a government eugenics program to keep so-called undesirables from reproducing. "The procedures that were done here were done to poor folks," said Steven Selden, professor at the University of Maryland. "They were thought to be poor because they had bad genes or bad inheritance, if you will. And so they would be the focus of the sterilization."

The First Time I Heard Coltrane

John Densmore said he was a jazz drummer since the days he played for the Doors. Now it's official. Tribaljazz led by Densmore published their self-titled album. When listening I heard the singer singing "The first time I heard Coltrane, I heard him playin' My Favorite Things" and I was shocked. The first time I heard Coltrane was exactly the same, same tune. That was the moment I started listening to jazz.

Hello, world!

WordPress programmers set the first title "Hello, world!". Learning how to write the program to print this text to the screen is a first traditional step for programmers. Since it's a proper title for a first post, I'll leave it as is. Site is back. I will maintain from now on. I want a written memorial for my future grandchildren. I want them to know me from the first hand if they want to. That's why I chose motto "I'll go but my writings will live on." influenced by the big ashik Âşık Veysel. I chose some of my previously published posts and put them back with the original date they were published.

Linus Torvalds is listed amongst "The 100 Most Influential Inventors of All Time"

Full chronological list in Britannica's new book:
Edit: Thanks jnzfin for the correction. I mistyped Larry Page.
Edit-2: Added links to Wikipedia. Thanks vagif for the advice.
<Personal whining starts here> Edit, 100206 - : This is the first real news I ever published in my life. After seeing Linus Torvalds in the list while reading the book, I searched it everywhere but couldn't find any news about it, then tried to publish. The H Open Sourcemade it theirs. Because I started discussing on usenet groups years ago and I respect usenet, I whined  here. The proofs are on Slashdot and Digg. Please check my submission dates, 100202. The H Open Source published it on 100204. I e-mailed them and complained, telling they need to give credit to their source. They blamed their German associates, telling they just translated and told me: "We apologise if you feel that we have usurped you." in their reply message. Instead of apologizing, they should show their source of the news. It's 100206 now and they didn't fix it, so I decided to write it here. Funny thing is The H Open Source changed the title from Linus Torvalds is listed amongst "The 100 Most Influential Inventors of All Time" to Linus Torvalds named one of the 100 most influential inventors, trying to make it look original. The only positive thing about this story is their proof link. Thanks fly to Linux Today by the way. After waiting for a day for Slashdot to publish it, I submitted to their site and they published the news, showing their real news source. Currently the Wikipedia Linux Torvalds page links back here. I hope it stays so. <Personal whining ends here>
Comments:
uberVU – social comments
Submitted on 2010/02/14 at 3:40
Social comments and analytics for this post…
This post was mentioned on Twitter by homelesshackers: Linus Torvalds is just as cool as Ben Franklin. But where’s Tesla? Link:http://yuzgen.com/?p=117〈=en...
Andrey
Submitted on 100210 at 6:57
!!! I’am from RUSSIA! Fiction.. Where Mendeleyev?
Mira
Submitted on 100209 at 12:18
author forgot to list his name – as the inventor of this s***craft by edit: Please use proper language next time.
Mira
Submitted on 100209 at 12:07
It remains to add Barack Obama as the inventor of r**tal democracy by edit: Please use proper language next time.
Penguin Pete
Submitted on 100208 at 1:16
Any list which includes Bill Gates in a list of “inventors” is worthless. Bill Gates ripped off BASIC, ripped off CP/M to create QDOS which he used for the base for DOS and later Windows, bought Spyglass Mosaic and re-named it “Internet Explorer,” and has had other people doing all of the programming. The only innovation ever to come out of Microsoft? “Microsoft Bob” and even that wasn’t by him, but by his wife Melinda! Some of the real story here: http://www.askreamaor.com/microsoft-and-windows/a-real-look-back-at-bill...
Kahlil
Submitted on 100208 at 12:54
What about Richard M. Stallman? Linus Torvalds merely piggy-backed on the work of the GNU Project, yet RMS and the FSF get little recognition and respect as the world praises Linus.
samuel
Submitted on 100206 at 9:10
bill gates invents nothing, why its here?, bill gates its the bigest leech of the world
Roman
Submitted on 100205 at 1:33
Where’s Saharov?
Le Hoang Long
Submitted on 100205 at 8:16
Lomonosov? Korolyov? Popov? Mozart? Bach? Vernandskij? Leonardo da Vinchi? Karl Popper? Sir Newton? Albert Einstein? Peter I The Great? Bismark? Where are they?
geloe
Submitted on 100205 at 7:50
oh sure russians first launched space satellite but since they’re evil we won’t mention the inventor of earth’s first working space launch system
YetAnotherBob
Submitted on 100205 at 4:28
A few bad links. Zworkin is credited by Motorola with inventing television. His TV never worked until after he visited Philo Farnsworth’s lab with the understanding that they were going to buy the Farnsworth patents. they took the idea and never did pay. They lost the lawsuit, but played delaying legal games to get out paying. Farnsworth also invented the only fusion reactor that is in commercial use today. It doesn’t produce power, it is used as a source for neutrons and high energy X/Gamma rays. Zworkin was like Gates, primarily a businessman.
musicx
Brin and Torvalds is power!
Ivan
Submitted on 100204 at 9:11
Where is Kalashnikov???
n00b
Submitted on 100204 at 8:55
This list is lame…
fotanus
Submitted on 100204 at 6:38
No way to do al list like that with Linus and without von Neumann and Turing. That is just unfair. +1.
unGates
Submitted on 100204 at 6:21
Bill Gates isn’t an inventor. He just took other people’s products, and modified them.
Jim L Herrmann
Submitted on 100204 at 5:16
No Les Paul? He rocked the world with his solid body electric guitar. Leo Fender is here, fair enough, but Les Paul was one of the greatest inventors in the history of music.
Jon Scobie
Submitted on 100204 at 1:05
Everybody on that list deserves respect for one reason or the other (even Bill Gates) and Linus is no doubt a genious. But to put those last computer guys on there above Alan Turing, Ken Thompson, Kernigan & Ritchie, John von Neumann … ? Anyway, lists like this are always somebody’s perception.
Willem Voogd
Submitted on 100204 at 12:15
I have respect for Linus, but an inventor? He re-implemented unix for the i386 architecture, i don’t call that inventing anything. The invention was mainly done by Dennis Ritchie who was part of the creation of C, together with Brian Kernighan and Unix, together with Ken Thompson. Credit where crdit’s due, I say… Bill Gates, now that’s an inventor, he invented in Billing people (pardon the pun) for the right to use software and in doing so, effectively restricting people’s freedom. Now that’s an invention that really changed the world. Although not for the better…
Thomas
Submitted on 100204 at 11:47
Why is bill gates listed as most influential inventor? i mean sure he is influental and successfull. but all he did was marketing the idea’s from others as his own. i would not call him an inventor.
Onan the Barbarian
Submitted on 100204 at 11:12
I see Italians are greatly underrepresented. Only two people, three if we count Archimedes of Syracuse (now in Italy, but then of Greek culture). At least Leonardo da Vinci, Galileo Galilei and Enrico Fermi cannot be left out. And Antonio Meucci invented the telephone, not Bell.
Roland
Submitted on 100204 at 8:16
No Alan Turing ?! Come on!

Mac OS vs. Windows vs. Linux

I'm going to introduce each operating system generally, then review for six types of users individually.
Mac OS
It's a Unix-based OS, which is good, but requires an expensive Macintosh to run. This is not a real barrier for geeks. OSx86 project made possible to run Mac OS X on IBM compatibles years ago, but it's illegal. Check out Psystar Corporation for instance. Apple lost the hardware speed race years ago. They started to sell Intel based hardware instead of Motorola. Therefore, the only real difference behind Macs and IBM compatibles is EFI nowadays. Lately, Apple left their customers alone in the dark. PPC owners can't upgrade to Snow Leopard. Don't worry, there is always Linux. Less hardware is supported than Windows or Linux. Some companies use this phenomenon to their advantage. Take OCZ Vertex Series Mac Edition for instance. It's more expensive than regular OCZ Vertex Series. It's the same product. The only difference is the sticker!
  1. Mac OS for designers: They are Apple's main target audience. It's the traditional and perfect platform for many design disciplines. Designed for designers, just like Helvetica. That's why it was the default typeface until Mac OS X. This caused Helvetica to get overused. There's even a documentary on Helvetica. It's still essential in Mac OS X though. You can render your system unusable if you delete Helvetica.
  2. Mac OS for gamers: They need DirectX to run the latest eye candy games. Mac OS utilizes OpenGL and only a few games will run natively. Not an option for hardcore gamers.
  3. Mac OS for developers: I met a lot of developers using Linux and Windows in real life... None of them used a Mac. I'm not a developer. I don't have enough knowledge to share my opinions safely. Please you share yours if you're a developer.
  4. Mac OS for naives: They like ease of use. They don't know how much RAM their computers have. They choose computers like fruits in big stores. The way windows animate while minimizing are crucial. They don't know where the setting are, they don't want to learn, still want to find out as soon as they need to change something. Mas OS is a better choice than Windows for naives.
  5. Mac OS for workers: When I say workers, I mean a generic profile, generally white collar office workers. They are neutral. They don't need specific software. They need an office suite, an e-mail client with a calendar and a browser. Almost any computer and OS will do. Why pay more for a Mac? Maybe the absence of viruses… Then why not Linux?
  6. Mac OS for geeks: Put hardware enthusiasts, hackers and alike here. The crowd who know what they're doing. It's hard to sell something overpriced to them.
Windows
Windows runs everywhere, including Macs, via Boot Camp. It has a big library of compatible applications and hardware. Too many alternatives. You can't choose the right one easily. You can buy or build any combination of hardware you want. Coming from a single machine, single user tradition, MS operating systems have many design flaws. Windows has a GIANT collection of malware waiting for you.
  1. Windows for designers: As mentioned above, most traditional designers will prefer a Mac. Non-traditional designers, however, mostly use Windows. They design for new media, such as web, CDs and DVDs. Being relatively newcomers, most of them had a computer at home and it was most likely running Windows. Beside, Windows has the advantage of being the primary testing platform. Most of the audience is using Windows.
  2. Windows for gamers: Winner. Windows has DirectX. Almost all of the newest hardware is supported, having drivers from the original manufacturers. Gamers want the most out of their money. Most of them are young. They collect money or wait for the Christmas or their birthdays for new hardware. They love to show off their graphics cards' benchmarks. They want the newest hardware. No competition. Only game consoles.
  3. Windows for developers: All they need is a good code editor and some compilers. I can tell every OS has good editors but I don't know anything about compilers. If you're working on Windows software, you can use virtualization software such as VirtualBox.
  4. Windows for naives: Very dangerous! If you install Windows on their computers, they'll call you every day. You don't want to mess around with malware and/or strange questions. Try Ubuntu. Besides, they love eye candy. Vista and 7 have eye candy, but lack way behind Linux Compiz. If they are switching from Windows, go for KDE (Kubuntu?) rather than Ubuntu . They will feel at home.
  5. Windows for workers: They are neutral and will use any OS. They won't complain. The companies using Windows need to pay big amounts of money for licenses. They also need to hire a lot of people for the IT department. It's a ridiculous choice for corporate environments.
  6. Windows for geeks: Most hackers use Linux. Hardware enthusiasts will use any OS they could find. Many smart companies like IBM and Google use Linux.
Linux
I saved the best for last. Here's the road to freedom. Open your source if you trust yourself. Knowledge grows when shared. It's the best for humankind. Two developers don't have to code same lines if all is shared. Go for Linux from scratch or choose your favorite distro from a great collection of choices. Some funny application not translated to your language yet? Head over to Launchpad, translate it and feel good. Are you a developer or a designer? Join a team, do something useful and gain experience. Can you make money from Linux? I proposed to transfer worker computers from Mac OS or Windows to Linux to my employers several times. One of the reasons I was rejected was the absence of experienced Linux support. Besides, I have worked with web developers who made good money. Web sites are mostly served on Linux servers.
  1. Linux for designers: There is no replacement for Adobe software and FreeHand. It's not a choice for me and many other designers. Let's hope Linux users to grow and companies like Adobe to smell profit there. Then they will port their software. Web designers can try to use GIMP instead of Photoshop. They also shouldn't be using Flash to work happily on Linux.
  2. Linux for gamers: I already announced the winner for hardcore gamers. However, casual gamers can live with Linux.
  3. Linux for developers: We need more developers. Linux is the future. Go for it if you didn’t meet Linux yet.
  4. Linux for naives: They usually use Windows. It's a dogma. Show them. Tell them Linux will win, just like Firefox. It's hard for them to make the switch. If you are a Linux user, you can help them. Linux is much better in every aspect for a light computer user. Much safer and faster.
  5. Linux for workers: Here lies a very conservative crowd. If the decider of the company is the IT manager, no matter what, he will reject the switch. He will know there are many Linux geeks out there and he'll get fired sooner or later if the switch begins. If the decider is the boss, tell him about innovation, no, wait, tell him about money. His profit will grow and his company will have a safer network. If you can tell properly and he can understand you, the switch will begin. Linux is obviously the only choice for corporate environments and office users. Tell them good!
  6. Linux for geeks: Most of the hackers use Linux. The hunter doesn't want to get hunted. Hardware enthusiasts are already using Linux to get the most of their hardware. Faster web servers, file servers, media centers etc. are achieved by using Linux.
There are multiple winners:
  • Designers: MacOS>Windows>Linux
  • Gamers: Windows>Linux>MacOS
  • Developers: Linux>Windows>MacOS
  • Naives: Linux>MacOS>Windows
  • Workers: Linux>MacOS>Windows
  • Geeks: Linux>Windows>MacOS
Marketing Linux
Since Linux is FREE and wins many battles, let me promote it. Who am I to talk about marketing Linux? Linux is decentralized and belongs to everybody. I don’t have to ask for permission. Being in communication business for over 10 years, I can say every product and service benefits from marketing. Linux users are responsible to promote Linux. We don't pay a dime for a great kernel, superior distros and applications running on them. If you’re a friend of Tux, you can always help. Promote it to your friends, help them installing and learning, post to forums… Every word counts. Apple is marketing Macs with the slogan "The world's most advanced operating system. Finely tuned.". Microsoft uses "Your PC, simplified.". According to which measurable data can they use these slogans? Then there is Linux, which is FREE in every aspect, financial, philosophical etc. It's objective and real. In marketing, FREE is a magical word. Most people will think they need to pay for some other thing to get the FREE gift. Tell them Linux is TOTALLY FREE. It needs to be told to the masses. Don’t just say “Linux is free.”, shout “Linux is FREE!!!”. We need to concentrate on developers, geeks, workers and naives. If Linux gets installed on more of these people's computers, gamers and designers will follow. Because commercial software companies, including game developers will smell money. They will see the big Linux market and won't be able to ignore anymore. Marketing to geeks is secondary. It's already their primary choice. There are objective results such as benchmarks and statistics. Most of the supercomputers also run Linux. Marketing to naives needs designers' support. Don't just build web sites with black backgrounds and red text. Try to build user friendly web sites and design user friendly manuals. Try to distribute visually appealing distros. Use word of mouth. Marketing to workers is essential. One "Yes." of a boss can lead to thousands of workers to switch to Linux. The first thing comes to my mind is ads talking to bosses, CEOs and general managers on magazines like The Economist and economy pages of big newspapers. Tell them they are getting robbed by paying for software licenses and there is a better FREE alternative. Prepare campaigns for regular citizens. Tell them their government is paying unnecessary money for software licenses. Their taxes are spent impulsively. Developers: The most important group. They are the keystones of any software. They need to be introduced to Linux as early as possible. Schools are nice places to find them. How about setting up free software groups at schools? Panels and competitions?
A few links

A geek shows off his Ubuntu 9.10 setup. He has a HP HDX 16 notebook. You can search YouTube for many other Linux videos. Better, go download a distro of your choice. If you download a live CD, you don’t even need a hard disk to try Linux. Ubuntu is great for newbies and there is a big community waiting to help you. They also have a well maintained wiki and online documentation. My 63 years old father has been using Ubuntu for four years. He switched from Windows.
Me
I'm a designer and a computer geek. I currently have three computers at home. There is also an Atari 800XL, but that doesn't count, since it's broken. VirtualBox is installed on all of them. I prefer Mac OS for working, Total Commander (which is running on bbLean, which is running on Windows) for managing files and Linux for everything else. Linux is fast. I feel safer. I like writing on Linux. My choice would be CrunchBang and Openbox instead of Ubuntu and GNOME, but I couldn't find a way to remap the keys. Ubuntu has the "keyboard layout", where I can remap my keys. Yes, I tried the xmodmap command but failed. Many thanks to Erol Özcan for introducing me to open source and giving me SUSE CDs back in 2001.
You
Poll results:
Your favorite?
Mac OS 5% (2 votes)
Windows 2% (1 votes)
Linux 91% (39 votes)
Other: 2% (1 votes)
Total Votes: 43
Comments:
Böke Yüzgen
Submitted on 100216 at 6:48
Seems it does the job but it needs a GUI. It must not be that hard to remap the keys without patching the kernel. This way I’ll need to patch the kernel after each kernel update. This reminds me the old critics of Linus Torvalds about GNOME and his right mouse button. GNOME has the function and I can assign keyboard shortcuts through Compiz so not a big problem. by
Erol Özcan
Submitted on 100216 at 12:47
Böke, “kbd-mangler” tool could solved your remapping problem. “kbd-mangler is a tool to modify the keyboard behaviour at a low level in the linux kernel. Modifications are transparent for the entire system and work naturally with any console or X application.” http://kbd-mangler.sourceforge.net/
Böke Yüzgen
Submitted on 100215 at 3:34
Great to see you here Erol. Thanks for your nice comment. I remap Ctrl to Alt, Alt to Windows and Windows to Ctrl on PC to make it Mac-like. I successfully remapped the keys and put the commands in an sh file to autostart at every login. The keys were remapping between different applications. Opera (which I also started to use after your recommendation years ago) for instance, treated Ctrl as Ctrl and so on. Maybe GTK? With GNOME’s keyboard layout map tool however, every application respects the new keymap. by
Erol Özcan
Submitted on 100215 at 2:34
I am proud of myself to introduced Linux and Open Source with you. Also i am very happy to see that you are promoting Linux. By the way, can you give me more details about you key remap problem?